Milli Refahın Temeli İklim Dostu Tarıma Dayanıyor!

Milli Refahın Temeli İklim Dostu Tarıma Dayanıyor!

Bereketli topraklarımızı korumak hepimizin görevi. Milletimizin istikbalini ancak bu şekilde güvence altına alabiliriz. Fakat iklim değişikliği önce toprağımızı, sonra soframızı tehdit ediyor…

Bugün dünya nüfusunun %8,2’si, yani tamı tamına 673 milyon kişi açlıkla mücadele ediyor. Bahsi geçen rakam son 3 yıldır üst üste azalsa da Birleşmiş Milletler önemli bir noktaya dikkat çekiyor: İklim değişikliği. Kuraklık, aşırı sıcaklık ve don gibi aşırı hava olayları tarımsal üretime büyük darbe vuruyor. Daha az mahsul, daha yüksek gıda fiyatlarına ve daha fazla açlığa neden oluyor. Tarım yapma biçimimizi yeniden ele alma zamanı geldi de geçiyor…

Aslına bakarsanız, tarım sektörü de iklim değişikliğine yaptığı katkı nedeniyle pek masum değil. Toplam insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden küresel tarım sistemi sorumlu. Emisyonların azaltılmadığı, aksine artırıldığı bir dünyada iklim değişikliğinin etkileri çok daha sert olacak. Halihazırda son 30 yılda yaşanan afetler nedeniyle yaklaşık 3,8 trilyon dolarlık tarım ve hayvancılık ürünü kaybedildi. Bunun, yıllık ortalama 123 milyar dolara veya yıllık küresel tarımsal gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) %5’i olan bir kayba karşılık geldiğini ifade edelim. 

Tarıma yönelik yapılan devlet yardımları ise hiç olmadığı kadar fazla. Ancak bunların olumlu sonuçlar doğurduğunu söylemek zor. Örneğin tarım destekleri her yıl 5,4 milyon dönüm ormanın yok olmasına neden oluyor. Benzer şekilde yardımlar kapsamında verilen gübre, bazı bölgelerde aşırı kullanılıyor. Bu da mahsul verimini azaltıyor ve büyük miktarda azot kirliliğine neden oluyor. Parayı “akıllıca” kullanmamız gerekiyor. Göz önünde bulundurmamız gereken gerçek şu: İklim değişikliğinin artan etkileri, tarımsal üretim sistemlerinde reform ve uyum politikalarına olan ihtiyacı artırıyor. Sektöre verilen desteğin özellikle iklim değişikliğine uyum, emisyon azaltımı, dayanıklılık ve sürdürülebilir üretim artışına yönelik olması oldukça önemli. Doğayı tahrip eden, emisyonların artmasına neden olan uygulamalar tarımın iklim değişikliğine olan katkısını güçlendirirken, iklim değişikliği bunun karşılığını mahsullerde verimi düşürerek, bitkileri çürüterek veriyor. Peki nasıl?

Artan Sıcaklıklar, Zararlı Böcekler, Bitki Hastalıkları…

Tarım hava ve iklime karşı çok hassas. Ayrıca iklimin etkilediği toprak, su ve diğer doğal kaynaklara da büyük ölçüde bağımlı. Örneğin sıcaklık artışları, bitkilerin normal büyüme döngülerini bozarak verim kaybına yol açabilir. Ayrıca, ani sıcaklık dalgalanmaları ve değişen yağış rejimleri, geleneksel tarım ürünlerinin bazı bölgelerde yetiştirilmesini imkansız hale getirebilir ki bu da tarımsal çeşitliliğin azalmasına yol açabilir. İklim değişikliğinin görece uzun vadeli etkisi olarak bilinen deniz seviyesindeki artış bile tarımı tehdit eder hale gelmiş durumda. Deniz seviyesinin yükselmesi ile deniz suyunun tatlı su kaynaklarıyla karışması, tarım alanlarında tuzlanma ve verim kaybı anlamına gelebilir. 

İklim değişikliğinin etkileri bunlarla da sınırlı değil. Artan sıcaklıklar, zararlı böceklerin ve bitki hastalıklarının daha geniş alanlara yayılmasına ve çoğalmasına neden olabilir. Bu durum, tarımsal üretimi tehdit ederken, toprağı zehirleyen pestisit gibi kimyasal ilaçların kullanımını da artırarak hem doğayı hem de insanları hasta edebilir. 

Tüm bu gerçekler göz önüne alındığında, küresel tarım sisteminin birçok alanda başarılı olması gerekiyor: Dünyayı beslemeli, iklim değişikliğine uyum sağlamalı ve sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmalı. İklim dostu tarım, yaramıza merhem olabilir. Bu zorluklara yanıt olarak, iklim dostu tarım, iklim değişikliği sorunlarını ele alırken gıda güvencesini sağlamak ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek için bütünsel bir yaklaşım sunuyor. Tarımsal gıda sisteminde iklim değişikliğinin ele alınmasına açıkça odaklanan yöntem; iklime dayanıklı ürün çeşitlerinin benimsenmesi, onarıcı tarım teknikleri ve su yönetimi stratejileri gibi belirli ekolojik koşullara ve bağlamlara göre uyarlanmış bir dizi uygulama ve teknolojiyi kapsıyor. Böylece doğal kaynaklara ek yük bindirmeden yüksek verimli ve kaliteli gıda üretmeyi, açlıkla mücadele etmeyi ve özellikle kırsal kesimde yaşayan ve geçimini tarımdan sağlayan insanların gelirlerini artırmayı hedefliyor. Yanı sıra kuraklık ve zararlı böcekler gibi iklimle ilgili diğer risklere ve şoklara karşı duyarlılığı azaltmayı, mevsimsel değişkenlik ve aşırı hava koşulları gibi streslere uyum sağlama kapasitesini güçlendirmeyi de amaçlıyor. Gıda sisteminin sera gazı emisyonlarını azaltmak, tarım alanlarının genişlemesinden kaynaklanan ormansızlaşmayı önlemek gibi sorunun köküne inen çözümler getiriyor. Kısacası ihtiyacımız olan dönüşüm için yeni yollar sunuyor.

Tarım Yaparken Suyu Dikkate Almalıyız

Türkiye de benzer bir süreçten geçiyor. Çalışmalar, ülkemiz için tarımsal üretimde en büyük tehlikenin kuraklık ve aşırı sıcaklar olduğunu ortaya koyuyor. Bununla beraber düşük veya düzensiz yağışlar da verimi düşürüyor. Yağışların günden güne azalması, tarım için tehlike çanlarının çalması demek. Birçok insanımız ülkemizin su zengini bir ülke olduğunu düşünüyor fakat değiliz! İklim değişikliğinin de etkisiyle, Türkiye her geçen yıl su fakiri bir ülke olmaya daha da yaklaşıyor. Bilim insanları bu durumun farkında olarak tarım yapmamız gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor. Her gün soframıza koyduğumuz gıdaları üreten çiftçilerimiz kuraklık nedeniyle zor günler geçiriyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı, kuru tarım yapılan tahıl alanlarında verimin dekar başına 50 kilogramlara kadar düştüğünü söylüyor ve çiftçimizin borcunun 1 yıl ertelenmesi için çağrıda bulunuyor. Ülkemiz de artık iklim dostu tarım uygulamalarını benimsemeli, yoksa daha çok canımız yanacak…

Bereketli topraklarımızı korumak hepimizin görevi. Milletimizin istikbalini bu şekilde güvence altına alabilir, refahımızı böyle sağlayabiliriz. Fakat iklim değişikliği toprağımızı, yurdumuzu tehdit ediyor. Emisyona neden olarak iklim değişikliğini kuvvetlendiren her uygulamayı, fosil yakıtları terk ederek, bolluk içerisindeki bir istikbale yelken açabiliriz…