İçindekiler
Küresel sıcaklık artışı ile beraber su kaynaklarımız her geçen gün azalıyor. Birçok insan ülkemizin su zengini bir ülke olduğunu düşünüyor ancak rakamlar başka bir gerçeğe işaret ediyor.
Suyun olmadığı bir dünyada yaşamı hayal edebiliyor musunuz? Kulağa mümkün geliyor mu? Yaşam için bahşedilen en önemli nimetlerden biri olan su, küresel sıcaklık artışı ile beraber her geçen gün azalıyor. Küresel ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre 1 dereceyi çoktan aştı. Dünyanın olağan akışını bozan küresel ısınma nedeniyle yağışların düzeni ve şiddeti değişirken, bunun sonucunda ortaya çıkan kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları insanlar ile orman, su ve toprak gibi doğal varlıkları etkiliyor.
Bir bölgede yağışların azalması, o bölgedeki su miktarının, toprağın neminin ve yer altı sularının azalmasına da neden oluyor. Dünyada şu anda temiz ve güvenli su kaynaklarına erişemeyen 2 milyar insan yaşıyor. Yaklaşık 450 milyon çocuk ise orta veya şiddetli düzeyde su kıtlığı olan bölgelerde yaşamını sürdürüyor. Bu, çocukların günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli suya erişemedikleri anlamı taşıyor. Eğer küresel sıcaklık artışını durduramazsak bu rakam daha da artacak. Hatta 2040 yılında neredeyse her dört çocuktan biri aşırı su kıtlığı olan bölgelerde yaşamak zorunda kalacak.
Birleşmiş Milletler küresel su kullanımının son 100 yılda 6 kat arttığını ortaya koyarken, nüfusun artması ve ekonomik gelişmelere bağlı tüketimdeki değişimler sonucu her yıl ortalama yüzde 1 artmaya devam ettiği konusunda da uyarıyor. Sorun her geçen gün derinleşiyor. Günümüzde yeterli miktarda temiz suya ulaşamayan bölgelerde durumun daha da ciddileşmesinden ve daha önce buna benzer bir sorun yaşamayan bölgelerin ise su sıkıntısı yaşamaya başlamasından endişe duyuluyor.
Özellikle yüksek nüfusa sahip büyük kentlerdeki su kaynaklarının baskı altında olacağı tahmin ediliyor. Rakamlar da bu yönde bir sonuç ortaya koyuyor: 2050 yılına kadar 570 kentte yaşayan yaklaşık 660 milyon insan, halihazırda tükettikleri temiz su miktarında en az yüzde 10’luk bir azalma tehlikesi ile karşı karşıya.
Daha fazla sıcaklık artışı ile baskı altına giren su kaynaklarını korumamız şart çünkü iklim değişikliğine bağlı etkilerin giderek daha fazla ortaya çıkması ve birbirleriyle ve diğer risklerle bir araya gelerek daha tehlikeli sonuçlar doğurması bekleniyor. Peki nasıl? Örneğin, artan sıcaklık ve kuraklık, gıda üretimine zarar verebilir ve böylece tarımsal işgücü verimini azaltabilir, bu da gıda fiyatlarını artırırken, çiftçilerin gelirlerini azaltabilir.
Kişi Başına Düşen Su Miktarımız Hızla Azalıyor
Türkiye de benzer sorunlarla yüz yüze. Küresel sıcaklık artışı ile beraber su kaynaklarımız her geçen gün azalıyor. Birçok insan ülkemizin su zengini bir ülke olduğunu düşünüyor ancak rakamlar başka bir gerçeğe işaret ediyor. İklim değişikliğinin de etkisiyle, Türkiye her geçen yıl su fakiri bir ülke olmaya daha da yaklaşıyor. Şu an yaklaşık 1.500 metreküp olan kişi başına düşen su miktarının 2030’da 1.100 metreküplere düşeceği, 2040’larda ise 700 metreküplere kadar gerileyebileceği öngörülüyor. Bir ülkede kişi başına düşen su miktarı 1700 metreküpün üzerindeyse su zengini, 1000-1700 metreküp arasında ise su stresi, 1000 metreküpün altındaysa su fakiri kategorisinde yer alıyor. 500 metreküpün altı ise aşırı kıtlık olarak nitelendiriliyor.
İklim değişikliği nedeniyle kuraklıkların sıklığının ve yoğunluğunun artması bekleniyor. Yapılan hesaplamalarda Akdeniz bölgesindeki nüfusun yaklaşık yüzde 54’ünün farklı ölçeklerde su kıtlığı yaşayacağı ortaya konuluyor. Bu oran, emisyonların hızla azaltıldığı durumda yüzde 18’e kadar düşüyor. Bilim dünyası, emisyon azaltımının planlanan seviyeden daha hızlı gerçekleşmesi durumunda dahi, 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde, Akdeniz bölgesinde 2-3 kat daha uzun süren kuraklıklar yaşanacağı konusunda hemfikir.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı iklim etkileri; kuraklık olayları ve su kıtlığı olarak hayatımızın parçası haline geliyor. Bu etkiler; tarım, enerji, üretim, sulama, kentleşme gibi birçok alanda önemli sosyal ve ekonomik maliyetler ortaya çıkarıyor. İstanbul, özellikle kuraklığa bağlı ekonomik kayıplar karşısında kırılgan durumda. Konya gibi bir tarım kentinde yeraltı sularımızı dahi tüketmemiz nedeniyle obruklar oluşuyor. Emisyonların devam etmesi ve sıcaklık artışının toplam etkisi, Türkiye ekonomisine önemli boyutta zarar verebilir. Çalışmalar, emisyonların ve haliyle küresel sıcaklık artışının yüksek seviyede gerçekleştiği durumda, 2048’e kadar Türkiye ekonomisinin küçüleceğini ortaya koyuyor.
Kömür Milli Servetimiz olan Suyu Sorumsuzca Harcıyor
Peki ya enerji, özellikle kömür santrallerinin su ile nasıl bir ilişkisi var? Elektrik sektörünün her sene yaklaşık 285 milyar metreküp su çektiğini ve 15 milyar metreküp suyu tükettiğini söyleyerek yanıt vermeye başlayabiliriz. Kömür ise enerji kaynakları arasında en yoğun su tüketen kaynaklardan biri olarak öne çıkıyor. Örnek vermek gerekirse, standart bir kömürlü termik santral, her 3,5 dakikada bir, bir olimpik yüzme havuzunu dolduracak kadar su çekiyor ki bu da yaklaşık 2.500 metreküp suya denk geliyor. Kömür madenciliğinde ise, kömürün güvenli şekilde çıkarılması için maden sahasının susuzlaştırılması, yani sahadaki yeraltı sularının tamamen boşaltılması gerekiyor. Maden atığı ve kömür stok sahalarındaki sızıntılar ile kömürün termik santralde yakılmasından önce hazırlanması ve zenginleştirilmesi esnasında ortaya çıkan atık sular da yer altı ve yüzey sularında kirlenmeye neden oluyor.
Verilerin de gösterdiği gibi Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda ancak kömür nedeniyle milli servetimiz olan suyumuz sorumsuzca harcanıyor. Örneğin 2020 yılında çekilen toplam suyun yaklaşık yarısı (yüzde 45,4) termik santraller tarafından kullanılmış durumda. Kömürün su tüketiminin vahametini daha iyi kavramak adına Türkiye’de faaliyetine devam eden üç kömürlü termik santralin verilerine de bakabiliriz:
- Çırpılar Termik Santrali’nin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda termik santralin su tüketiminin saatte 459 metreküp olduğu görülüyor. Bu senede 3,5 milyon metreküp su anlamına geliyor. Bu miktar TÜİK’in 2020’ye ait verilerine göre 43 bin kişinin bir yıllık su tüketimine eşit.
- Yatağan Termik Santrali’nin bir yılda 45 bin nüfuslu Yatağan ilçesinin toplam kentsel su tüketiminin 7,5 katından fazla su tüketiyor.
- Yeniköy Termik Santrali’nin yıllık tüketimi, 132 bin nüfuslu Milas ilçesinin yıllık kentsel su tüketiminin 2,5 katına yakın.
Kömür, bir yandan atmosfere saldığı emisyonlarla küresel sıcaklık artışını körüklerken bir yandan da yaşam için en önemli kaynaklarımızdan biri olan suyumuzun sorumsuzca tüketilmesine neden oluyor. Kömürden elektrik üretimini terk ederek, hem iklim değişikliği ile mücadele edebiliriz hem de suyumuzu milletimizin hayrına kullanabiliriz. Kömürden çıkınca nasıl elektrik üreteceğiz sorusunun yanıtı ise açık: Yerli, milli ve temiz güneş ve rüzgar enerjimizle!